NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
حَدَّثَنَا
قَالَ أَبُو
نُعَيْمٍ
حَدَّثَنَا
أَبُو
عُمَيْسٍ
عَنْ ابْنِ سَلَمَةَ
بْنِ
الْأَكْوَعِ
عَنْ أَبِيهِ
قَالَ أَتَى
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَيْنٌ مِنْ
الْمُشْرِكِينَ
وَهُوَ فِي
سَفَرٍ
فَجَلَسَ
عِنْدَ أَصْحَابِهِ
ثُمَّ
انْسَلَّ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
اطْلُبُوهُ
فَاقْتُلُوهُ
قَالَ
فَسَبَقْتُهُمْ
إِلَيْهِ
فَقَتَلْتُهُ
وَأَخَذْتُ
سَلَبَهُ
فَنَفَّلَنِي
إِيَّاهُ
İbn Seleme b. el-Ekvâ'nın
babasından; demiştir ki:
Nebi (s.a.v.) (Huneyn)
sefer(in) de iken huzuruna müşriklerden bir casus geldi ve ashab'ın yanında
oturdu. Sonra çıkıp gitti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.);
"Onu arayıp bulun
ve öldürün" buyurdu. (Seleme) dedi ki; Ben (bazı sahabelerden) önce
yetişip onu öldürdüm ve eşyasını aldım.
(Hz. Peygamber de) ganimet
olarak onun eşyasını bana verdi.
İzah:
Buhârî, cihâd; İbn
Mâce, cihâd
Bu hadis-i şerif kısa
bir şekilde rivayet edilmiştir. Hatta mevzubahis olan casusluk hadisesinin
hangi seferde olduğu bile açıklanmamıştır. 2654 numaralı hadisle Müslim'in
rivayetinden bu hadisenin Huneyn seferinde cereyan ettiğini, casusun süvari
olduğunu İslâm ordusu içinde dostça konuşup görüştüğü ve yiyip içtiği sırada
inceden inceye ashabın halini gözden geçirdiğini anlayabiliyoruz.
Metinde geçen
"Nefl" kelimesi lügatta ziyâde manasınadır. Gazilere, paylarına düşen
ganimetten fazla olarak verilen mallara da Nefl denir.[Bilmen Ö.N. Hukuku
İslâmiyye, III. 347.]
Yine metinde geçen
Se'leb kelimesi Fıkhi bir terim olarak maktulün elbisesine, binitine, silahına,
heybesine, hayvanı üzerinde yüklü olan malına denir. Maktulün bunlar
haricindeki malı Seleb değildir. Yine böyle maktulün başka hayvan üzerinde
bulunan kölesi ile hizmetçisi ve yüklü malı da selebten sayılamaz.
Bu, İbn-i Ekva'
hadisini Buhâri, düşman diyarından emansız ve izinsiz olarak gelen bir harbî,
islam memleketine girdiğinde bunun hükmünün ne olabileceğine dâir açtığı bir
babında rivayet etmiştir. Fakat Buhâri: "Bu harbi öldürülür mü, öldürülmez
mi? Bu konuda nefyen ve isbâten hiç hüküm bildirilmemiştir. Sebebi de meselenin
mezheb sahibi âlimler arasında ihtilaflı olmasındandır. İmam Mâlik, İslam
diyarına izinsiz gelen harbî hakkında tayin edilecek cezayı devlet reisinin ve
hükümetin re'yine bırakmıştır ve bu makule harbînin hükmü, diğer muhariplerin
tabi oldukları hüküm gibidir," demiştir.
Evzâî ile îmam Şâfıî;
"Eğer emansız ve izinsiz gelen harbî, elçilikle ve düşman tarafından
siyâsi bir vazife ile geldiğini iddia ederse bu iddiası kabul olunur,"
demişlerdir. îmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yûsuf ve Ahmed İbn Hanbel;
"Harbî'nin bu tür bir iddiası kabul olunmaz. Bu, müslümanlar için fey'dir
kendisi esir ve selebi ganimettendir," demişlerdir. İmam Muhammed de:
"Harbî ve mallan, onu yakalayan gaziye aittir," demiştir.
Eğer emansız ve izinsiz
gelen harbî casus olursa mevzumuz olan İbni Ekvâ hadisinden istifâde edilen
hükme göre bu casus öldürülür. Bu babda ulemânın icmâı vardır. Casus harbi olmaz
da, muâhid bir devlete mensup, yahut zımmî veya haraca bağlanmış birisi olursa,
Mâlikle Evzâi'ye göre bu casus, ahdini bozmuş sayılır. Devlet isterse onu köle
yapar, dilerse katleder, katli caizdir; demişlerdir. Fakat ulemânın cumhuruna
göre bu kimsenin ahdi bozulmuş olmaz. Fakat ahitnamede taraflardan birinin casusluk
yapması halinde ahdinin bozulacağı zikredil m işse o zaman ahdi bozulur.[Miras
Kâmil,Tecrid-i Sarih, VIII, 475, 476.]